BAL DIŞINDAKİ “ARI ÜRÜNLERİ” DE ŞİFADIR

Arı Kovanlarından Bir Görünüm

Arı ürünleri, bal dışında; bal mumu, polen, propolis, arı sütü, arı zehiridir. Bu ürünlerin, insan hayatında ve sağlığındaki önemli yerini, aşağıda gözden geçireceğiz.

BALMUMU

İşçi arıların, 12-18 günlük yaş dönemlerinde, karın halkalarındaki mum salgı bezlerinden salgılanan bir maddedir. Rengi, salgılandığı an beyazdır, sonra koyulaşır. Arılar, petek gözlerini örmek için balmumu üretirler. Arıların, 1 kg. balmumu üretebilmek için, 6-10 kg. bal yemeleri gerekmektedir. Mum salgılayan arılar, önce bal yerler, daha sonra 35 °C de, zincir şeklinde salkım oluşturarak, mum salgılarlar.

Kimyasal yapısında; alkali esterler (% 72), serbest yağ asitleri (%14), hidrokarbonlar (% 11), serbest alkoller (% 1) ve bilinmeyen maddeler (% 2) bulunur. Ergime sıcaklığı, 62-65 °C olup yoğunluğu 0.95′dir. Bu nedenle eritildiğinde su üzerinde toplanır. Balmumunda, değişik oranlarda, monoesterler, diesterler, triesterler, hidroksi, asit ve poliesterler, uzun zincirli hidrokarbonlar, ve uzun zincirli yağ asitleri bulunmaktadır.

Kullanıldığı Alanlar

Balmumu, arıcılık sektöründe temel petek yapımında ve kozmetik sanayinde kullanılmaktadır. Marangozculukta ağaçtan yapılmış eşyaların parlatılmasında, parke verniği yapımında ve boya endüstrisinde çeşitli amaçlarla kullanılır. Küçük heykel ve biblo endüstrisinde, madeni kap ve şişe kapaklarının yapımında yine balmumundan yararlanılır. Ayrıca ışık kaynağı olan mum üretiminde, parfümeri endüstrisinde, kozmetikte dudak boyası yapımında kullanılır.

Ayakkabıcılıkta, suya dayanıklı iplik üretiminde, su geçirmez çadır ve diğer malzemelerin yapımında, tıbbın bazı dallarında ve daha pek çok alanda geniş bir biçimde kullanılan çok değerli bir üründür. Bunların yanında insan sağlığı açısından çeşitli merhem türü ilaçların yapımında, ayrıca yüz kremlerinin yapımında ve dişçilik alanında da balmumunun kullanıldığı bildirilmektedir.

Doğal Balmumu

Burada çok önemli bir hususa da değinmek gerekir. Arıcılık yönetmeliğinin zorunlu bir hükmü olarak, temel petek yapımında kullanılacak balmumunun, 110 °C’de 12 saat süreyle sterilize edilmesi gerekmektedir. Balmumu % 100 saf olmalı, parafin, serezin, reçine ve iç yağı gibi yabancı maddeler içermemelidir. Balmumunun renginin açık olması istenir. Balmumu 42 saat güneşte bırakılırsa rengi açılır.

Balmumunun: Saf Olduğunu Nasıl Anlarız?

1. Saf balmumu, benzin içinde tamamen erir.
2. Saf balmumu, ateşe atılırsa tamamen yanar, ortama güzel bir koku yayılır.
3. Balmumundan küçük bir parça çiğnendiğinde saf mum dişlere yapışmaz, kötü tat ve aroma hissedilmez.
4. Bir kaba biraz mum koyup içine 20 g eter damlatılırsa ve 150 °C kadar ısıtılırsa, saf balmumu erir. Katkılı balmumu erimez.

POLEN

Çiçeklerin erkek organları tarafından erkek üreme birimi olarak üretilen polen(çiçek tozu), arılar tarafından arka bir çift bacakta bulunan ve polen sepeti olarak adlandırılan özel yapılar yardımıyla kovana taşınır. Polen, 6–200 mm çapında değişik renklerde, şekillerde ve yapıdadır.

Balarısı polene bulanmış halde.

Şekil ve yapıları, bitki türlerine bağlı olarak çoğunlukla oval veya küreseldir. Ancak mikroskop altında görülebilen polenler; genelde sarı renkte olmasına karşın kırmızı, mor, pembe, eflatun, yeşil, siyah gibi çok değişik renkte  de olabilirler.

Birkaç toplu iğne başı kadar büyüklüğe ulaşabilen polen topakçıklarının her biri, toplanıldıkları bitkilerin türlerine bağlı olarak beş milyon adete varan polen sporunun bir araya gelmesinden oluşurlar. Arıların, balözü ile karıştırdığı özel ağız salgılarıyla birleştirilen polen, mekanik olarak silkelenerek toplanan polenlerden önemli ölçüde farklılıklar göstermektedir. Onun için kovanlardan toplanan polenlere, özellikle balarısı poleni adlandırmasına özen gösterilmelidir. Diğer yollardan elde edilen polenden ayrı tutulmalıdır.

Arıların, polen toplama etkinliği, çiçeklerin açtığı ve hava sıcaklığının 10°C’nin üzerinde olduğu ilkbahar mevsiminde başlar. Polen, 21 günlük işçi arılar tarafından, koloninin, protein gereksinimini sağlamak amacıyla bilinçli olarak toplanmaktadır.

Polen; protein, vitamin, mineral madde ve enzimler bakımından çok zengin bir besin maddesidir. Çiçek tozlarının içerdiği yaşamsal nitelikli maddelere ilk kez 2. Dünya Savaşı sonrasında, İsveç’te dikkat çekilmiş ve araştırmalar geliştirilmiştir.

Polende Bulunan Maddeler

Balarısı poleninin bileşimini genel olarak; tat veren maddeler; renk veren maddeler, enzimler, vitaminler, (B1, B2, B3, B5, B6, B7, B8, B9, B12), provitamin A, C, D, E, mineraller(K, Na, Ca, Mg, S), eser elementler (Al, B, Cl, Cu, I, Fe, Mn, Ni, Si, Ti, Zn), organik asitler, bilinen serbest amino asitlerin hepsi oluşturur.

Polenin kimyasal yapısında ise; bitki türleri arasında çok önemli farklılık göstermektedir. % 21 ham protein, % 32 karbonhidrat, % 5 yağ, ve % 11 su  % 3-4 kül ve flavonoidler, karotenoidler, vitaminler, mineraller, tüm serbest aminoasitler, nükleik asit ve nükleositler, enzimler(100’den fazla) ve büyütme faktörleri bulunur.

Kaktüs çiçeği ve polen üreten stamenlerinin yakından görünüşü.

Polen Üretimi ve Muhafazası

Polen, polen tuzakları kullanılarak toplanmaktadır. Arının taşıdığı polen, önceden hazırlanmış tuzak düzeneklerinden geçerken, tuzak haznesinde birikir. Biriken polenler, 1-2 gün aralıklarla boşaltılıp 42 °C yi geçmeyen sıcaklıkta kurutma dolaplarında kurutulup, su oranı % 7-8’e düşürülür. .

Bu nem düzeyinde olan polenler, 45 °C den daha düşük sıcaklıklarda doğrudan Güneş ışığı almayan yerlerde, koyu renkli cam şişelerde birkaç ay süreyle saklanabilmektedir. Aynı nem oranında kurutulan polenler, 5 °C de buzdolabında en az 1 yıl süre ile besin değerini kaybetmeden depolanabilmektedir. Güneş ışınları ve ultraviyole ışınları, polen üzerinde olumsuz etkiler yapmaktadır.

Kurutulmamış polen, oda sıcaklığında, bir kaç gün içinde tüm besleyici değerlerini kaybetmektedir. Derin dondurucuda taze polen, 1 yıla kadar saklanabilir. Zirai mücadele veya ilaçlama yapılan alanlardan, polen toplanmamalıdır. Hastalık olan kolonilerden polen toplanmamalıdır.

Araştırmalar: “Polen İnsan Sağlığı İçin Şifa

Amerika’nın önde gelen beslenme uzmanlarından Paavo Airola:

Polen, Dünya’nın en zengin ve en mükemmel besinidir. Vücudun gerilimlere ve hastalıklara karşı direncini arttırır. Aynı zamanda birçok hastalıkların iyileşmesini hızlandırır. Yaşlanmayı geciktirici ve canlılığı sağlayan yenileştirici özelliklere sahiptir” demiştir.

Polen: Tüm Temel Maddeleri İçerir

Bernard C. Jensen; “Nature Has A Remedy” isimli kitabında, arı poleninin insan vücudundaki hücrelere olan yardımından söz etmektedir. Hayvanlar üzerinde yapılan bütün deneyler de, polen verilenlerin, daha uzun süre yaşadıklarını göstermiştir. Balarısı poleninin, vücudumuzdaki hücre ve guddelerin, iyi ve sağlıklı durumda kalmalarına yardımcı olduğunu yazmaktadır. Betty Lee Morales ise polen için:

Balarısı, poleni çiçeklerden toplar, polene yeni bir hayat katar.

“Mükemmel bir sağlık için, gerekli olan tüm temel unsurları içerdiği bilinen tek besin maddesi balarısı polenidir” demektedir.

John R. Christopher; çalışmalarını sıraladığı raporunun sonunda:

“Ben, balarısı polenini, dünyanın en iyi doğal besini olarak kabul ediyorum. Polenin kendisi hayattır. Balarısı, poleni çiçeklerden toplar, polene yeni bir hayat katar ve böylece balarısı poleni meydana gelir” diyerek balarısı poleninin, saf çiçek polenlerine göre üstünlüklerine değinmiştir.

Polen: Gençlik Umududur

Hippocrate Sağlık Enstitüsü’nden, Stephan Blauer:

Balarısı poleni, yoğun protein gereksinimine olan aşırı isteği azaltır ve giderir. Balarısı poleni kendi kendine sindirilebilen bir besin maddesi olduğu gibi, diğer besinlerin de iyi bir şekilde sindirilmesine yardımcı olur. Dünya’nın her tarafındaki bilim adamları ve doktorlar tarafından, doğanın mucizelerle dolu bir besin maddesi olan balarısı poleni, gençlik umudu olarak isimlendirilmiştir” diyerek bu konuyu özetlemiştir.

Klinik çalışmalarda, polenin, prostat problemlerinde; büyüme ve kansere kadar olan rahatsızlıklarda ve alerji tedavisinde başarılı olarak kullanıldığı bildirilmektedir(Denis, 1966 and Ask-Upmark, 1967). Polenin, bakteriostatik etkisi bildirilmiştir(Dr. Chauvin et al, 1952). Aynı zamanda antibakterial etkisi gösterilmiştir(Lavie, 1968).

Polen: Radyason ve Xışınlarından Korur

Polenin, hayvanları ve insanları radyasyon ve X ışınlarının olumsuz etkilerinden korur. (Osmanagic, “Bee Pollen Protects Against Radiation Sickness Due to X-Ray Therapy”, Journal of the University Radiological Institute, Sarajevo, Yugoslavia, 1973.)

Fransız Dr. Robert Toucguet, “100 yıl dinç yaşamak”(Pour vivre cink fois vingt ans)adlı kitabında, polenin faydalarını şöyle anlatıyor:

Polen, harika besinlerin en üstünüdür. Bu canlı ve dengeli besin, beyni ve vücudu yorgun uyuşuk insanlara bir kaç günde canlılık ve yaşama neşesi veriyor. Büyüme faktörleriyle cılız ve yorgun çocukların hızlı gelişmesini sağlıyor. Kansızlarda, bir ay süre ile hergün bir kahve kaşığı polen yedikten sonra yapılan labaratuvar denemeleri, kandaki kırmızı küreciklerin, milimetre küpte, beş yüz bin arttığını gösteriyor.

Polen: Antibiyotiklerin Yapamadığını Yapar

“Hafif laksatif, yani barsak çalıştırıcısıdır. İç zehirlenmeleri önleyicidir. Sabah, öğle ve akşam bol vitamin almak için polen yiyiniz. Ilık süt, çay, kahve yada suya karıştırılır veya doğrudan yenilir. Günlük normal miktar bir çay kaşığıdır(15 mg). Aşırı yorgunluk, zayıflık, hastalık, kansızlık, yavaş gelişme gibi durumlarda dozu artırınız. Hiç bir yan etkisi tespit edilmemiştir. Son araştırmalar, erken ihtiyarlamadan koruduğunu gösteriyor. Siz, 60 yaşından sonra 40 yıl daha dinç yaşamak istiyorsanız, poleni hemen her gün yiyiniz.”

Rusya vitaminler enstitüsünde yapılan analizlere göre polen, vitamin ve ferment(enzim) gibi canlı cevherlerden yana çok zengindir ve sinir sistemi dengesi üzerinde çok etkilidir.

İsveç’li Prof. Erick Ask ile Dr. Gasto Jonson, polenin, prostata en iyi etkiyi yaptığını, yaşlı hastaları dahi ameliyattan kurtardığını tespit ettiler.

“Polen nasıl olup da hastaları tedavi ediyor? Bunu henüz bilemiyoruz. Fakat, çeşitli antibiyotiklerin tedavi edemediği halde, polenle tedavi gören pekçok hastamız süratle tedavi oldular” demektedirler.

Çeşitli polenlerin elektron mikroskobundaki görüntüleri.

Fransız Dr. Alain Caillas:
“Polen, beyin ve kas gücü sağlar” diyor.

Dr. Mauntzun:
“Polen, beyin rahatsızlıklarında, sinir, kalp ve damar tıkanıklıklarında şaşırtıcı iyileşmeler gösteriyor.”

Polen: Hayat İksiri

Kanser araştırmacısı Berlin’li Dr.P.G.Seeger ‘in görüşü de şöyle:

“Üstün bir doğal cevherler birleşimi olan polen, hastalık ve çeşitli yetersizlik hallerinde çok yönlü ve güçlü bir etkiye sahiptir. Yapısındaki maddelerin çok yönlü etkisini düşünerek poleni bir ‘hayat iksiri’ olarak adlandırabiliriz. Onun bu özelliği gerçekte, ferment fonksiyonu ve hücre solunumunu canlandırmasına dayanıyor. Ve onu birçok hastalıktan, hatta kanserden korunma ve tedavide çok değerli bir madde yapıyor” diyor.

Prof. Dr. M. Mihri Mimioğlu ve Dr. Kadriye Sorkun:
“Polen, metabolizmamız için çok değerli temel maddeleri ihtiva eder. Vücudun eksik maddelerini tamamlar. Barsak iltihaplanmalarını iyileştirir. Polen zayıflık, şişmanlık, kabızlık, ishal gibi birbirine zıd olan rahatsızlıkları da tedavi eder, iktidarsızlığa da iyi geldiği görülmüştür.”

CNRS araştırma uzmanlarından Armond Pons:
“Polende bütün vitaminler ve diğer cevherlerin insan hayatı için en ideal oranlarda bulunması, üstün bir özelliktir. A ve C vitaminleri az, B vitaminleri çok yüksek orandadır. B vitaminlerine uzun ömür vitaminleri de denir. Dış etkilere karşı hücreyi, bağışıklık sistemine uyarak korur. Sürekli hücre yeniler, hemoglobini çoğaltarak hücreye bol oksijen gelmesini sağlar” diyor.

Polen araştırmacılarından Alain Caillas:

“100 gram karışık çiçek poleninde 900 mgr B1 ve 2760 mgr B5 vitaminleri vardır. Günde bir gram polen, insana yeterli B vitaminlerini sağlıyor” diyor.

Prof. Dr. Chauvin ve Prof. Dr. Lenormand; yaptıkları araştırmalarda, polenin antibiyotik muhtevâsını keşfetmişlerdir.

Polen ve Alternatif Tedavi

Polen, sindirimi kolaylaştırıcı, hücre yenileyici, canlılık verici, iştah artırıcı, hemoglobini yükseltici, seksüel aktivite artışı yanında, soğuk algınlığı, sinirsel ve ülser rahatsızlıklarında yaygın olarak kullanılmaktadır.

Polenin sağlık konusunda en önemli etkisi, kronik prostat hastalığı ile ilgilidir. Polenin, prostat rahatsızlığı sonucu oluşan ateşi düşürdüğü rapor edilmiştir (Dennis, 1996). Polenin yüksek seviyede çinko içermesi ve prostat salgılarının çıkmasında çinkonun anahtar element olması dikkat çekicidir. Yapılan bir denemede, kronik prostat vakalarında 3 ay süreyle denenen polen, % 92 başarı sağladığı görülmüştür.

Yonca, söğüt ve armuttan toplanan polenler, flavon içeriği bakımından son derece zengindirler. Bu maddenin antisklerotik, spazmolitik ve radyoaktif maddelere karşı koruyucu etkisi bulunmaktadır. Bu konuda yapılan çalışmalar polenin, radyasyonun olumsuz etkilerini azalttığını göstermektedir.

Aktivitesi korunmuş polen, arının katkıları ve bitkilerden gelen bazı maddeler nedeniyle; özellikle sindirim sistemi ve idrar yolu enfeksiyonlarına neden olan Eschericia coli, Salmonella anteridis ve Proteus vulgaris gibi gram negatif bakteriler üzerinde antibakteriyel etkiye sahip bulunmaktadır.

Polenin aynı zamanda lösemi vakalarında oldukça etkili olduğu rapor edilmiştir. Polenin, kansere karşı olumlu etkisinin nedeni, yapısında bulunan yüksek seviyedeki karotenoidlere bağlanmaktadır.

Gerçek şifa verici polen, en az 200 çeşit çiçekli bitki bulunduran bir çayırlıktan veya tepelerden elde edilen polendir.

Arılar tarafından toplanan polenin değişik oranlarda antibiyotik içermesi, bağırsak ve kan hemoglobini üzerinde olumlu etkiler sağlamaktadır. Bazı raporlar da polenin, cinsel hormonları beslediği ve uyardığı belirtilmiştir.

Polen: Alternatif Tedavinin Temel Unsurudur

Polenin, solunum sistemi üzerinde de olumlu etkisi vardır. 110 mg polen extraktı ve 100 mg aspirinden oluşan fluaxin ticari isimli preperatın, soğuk algınlığı ve gribe karşı başarılı sonuçlar verdiği bildirilmiştir. (Hanssan, 1979)

Polonya’da 8-12 yaş grubu çocuklarda yapılan araştırmalara göre; günde 20 g polen verilen öğrenciler ile polen verilmeyen öğrenciler arasında önemli derecede farklılıklar meydana gelmiştir. Polen alan öğrencilerin, kan ile ilgili bütün değerlerinde artış saptanmış ve organizmada genel fizyolojik durum ile vücut direncinde iyileşme görülmüştür. Sinir sistemi üzerinde ki etkileri de dikkate değer bulunmuştur. Yine Polonya Farmakoloji ve Toksikoloji Enstitüsü tarafından yapılan araştırmalar sonucu polenin, lipit (yağ) metabolizması bozukluğunda, kan serumunda ki trigliserit düzeyinin düşürülmesinde oldukça etkili olduğu belirlenmiştir.

Polen, vücut organ ve sistemleri üzerinde onarıcı etkilere de sahip bulunmaktadır. Özellikle karaciğerdeki; travmatik, toksik, hepatitik veya herhangi bir etki sonucu oluşan dejenerasyonda önemli gelişmeler sağlanmaktadır. Bu amaçla Almanya ve Romanya’da, polenden yapılmış ilaçlar piyasada satılmaktadır.

Apiterapi üzerine çeşitli kongrelerde tartışılan bildiriler ele alındığında polenin, kronik sindirim sistemi hastalıklarında; örneğin kronik kolit, mide ülseri, mide kanaması, kronik ishal ve kabızlıkta; anemi tedavisinde; beyin sklerozunda; kolesterol, lipid ve trigliserid kontrolünde; prostat bezi hastalıklarında; akut ve kronik hepatitte; doku ve organlarda görülen yapısal veya fizyolojik problemlerde başarı ile kullanıldığı anlaşılmıştır.

Polen
deki H vitamininin varlığı, Rus araştırıcı Deviatrin ve Joirich tarfından açıklanmıştır. Bu vitamin gelişmeyi kolaylaştırır. Deri ve göz iltihaplarını önler. Polende rutin maddesi vardır. Rutin, kılcal damarları etkileyerek fazla kanamaya engel olur, kalp kasının çalışmasını güçlendirir. Grecean ve Enciu’nin; antibiyotik içermesi konusunda yaptığı çalışmalar sonunda; polenin, Staphylococcus, Salmonella, E. Coli ve Bacillus Anthracis’e karşı etkili olduğu ve bunların üremelerini engellediği tespit edilmiştir. Caillas’dan edinilen bilgiye göre, bir polen kürü ile en inatçı bağırsak iltihabı bile iyileştirilebilir. Polenler, bağırsak bakteri ve fermentleri (enzim) üzerinde olumlu etki yapar. Bu bakımdan polenlere, bağırsakların polisi gözüyle bakılabilir.

Gerçek şifa verici polen, en az 200 çeşit çiçekli bitki bulunduran bir çayırlıktan veya tepelerden elde edilen polendir. Bitki sayısı arttıkça, polenin besin ve ilaç değeri de artmaktadır. Bunu, polenin renk çeşidinden anlayabiliriz.

Polenin Kullanıldığı Alanlar

· İlaç sanayiinde: Prostat problemlerinde, Alerjik vakalarda, Astım tedavisinde.
· Yiyecek sanayiinde: Gıda desteği (Food supplement)
· Hasta, çocuk, yaşlı ve düşkünlerin beslenmesinde.
· Arı kolonilerinin beslenmesinde.
· Bombus arılarının beslenmesinde.
· Yarış atlarının beslenmesinde.
· Kozmetik sanayiinde.
· Polinasyon(tozlaşma) çalışmalarında.
· Çevre kirliliği çalışmalarında.

Arısütü, 6-15 günlük işçiarıların, yutak üstü salgı bezlerinden salgıladıkları bir maddedir.

ARISÜTÜ

Arıların, anaarı ve larva beslemede kullandıkları harika besin olan arısütü, normal koşullarda, 6-15 günlük işçiarıların, yutak üstü salgı bezlerinden salgıladıkları bir maddedir. Oluşumu itibariyle diğer hayvanların memelerinde oluşan süt ile herhangi bir ilgisi olmamakla beraber, sütsü görünüşü ve yavru beslenmesinde kullanımı nedeniyle, Türkçe terminolojide süt olarak adlandırılmaktadır. Diğer dillerde ise, kraliyet jeli (Royal jelly)olarak adlandırılmaktadır.

Beyaz-krem renkte, pelte kıvamında, kendine özgü kokusu ve ekşi-acı bir tadı bulunmaktadır.

Kimyasal Yapısı

Arısütü, kimyasal olarak çok karmaşık bir yapıya sahiptir. Arısütünün yapısında, % 66 su, % 12.34 protein, % 5.46 yağ, % 12.49 şeker, % 0.82 mineraller, % 2.84 bilinmeyen maddeler bulunmaktadır. İçeriğinde 17 çeşit amino asitin bulunduğu tespit edilmiş, lipit kısmında ise, 26’dan fazla yağ asidi gözlenmiştir. Ayrıca B, C, D  ve E vitaminleri yönünden zengindir.

Üretimi, Muhafazası ve Tüketimi

Arısütü, çeşitli hastalıkların tedavisinde, vücudun sağlıklı tutulmasında, hücre yenileme özelliği nedeniyle kullanılmaktadır. Son yıllar da arısütünün, alternatif tedavi (apiterapi)alanında kullanımı, üretimini cazip duruma getirmiştir. Saf arısütü üretiminin muhafazası zor, son derece teknik işgücünü gerektirmektedir. Arısütü üretiminin temeli, anaarı yetiştiriciliğinin belli bir safhada durdurulup, larvaların gelişmeleri için depolanan arısütünün, larvaları imha ederek toplanması üzerine kurulmuştur. Anaarı yetiştiriciliğinde olduğu gibi, yapay anaarı gözüne, larva transferi yapıldıktan 3 gün sonra, aşılama yapılmış yapay anaarı yüksüklerini içeren çerçeveler kovandan çıkarılır.

Arısütü, plastik veya tahta bir kaşıkla alınarak toplanır, süzülür ve ışık almayacak şekilde şişelere depolanır. Mutlak surette soğuk ortamlarda saklanması gereken arısütü; sabahları aç karnına, kahvaltıdan yarım saat önce ve tahta bir kaşık yardımıyla saf olarak dil altından alınması şeklinde tavsiye edilmektedir.

Kullanım Alanları

Arısütü kozmetikte, fiziksel performansın uyarılmasında, öğrenme kapasitesi ve kendine güvenin sağlanmasında, cinsel sorunlarda, kansızlık, kolesterol, viral enfeksiyonlara karşı direncin artırılmasında, kanser, yüksek ve düşük kan basıncı damar sertliği, kronik ve tekrarlayan hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır.

Arısütü ile Tedavi(Apiterapi)

Arısütü, genel olarak vücutta hücre yenilenmesi, hücre üretimi ve metabolizması üzerinde etkili olduğundan, organizmanın bütün dokularında canlılık ve bunun sonucunda sağlık, enerji, bağışıklık ve dinçlik meydana getirir. Bu yönüyle akla gelebilecek bütün sağlık problemlerinde, önemli düzeyde motivasyon sağlar.

Arısütü, kalp rahatsızlıklarından, kansere kadar bir çok hastalıkta vücudu güçlendirmek, bağışıklık sistemini uyarmak amacıyla kullanılmaktadır. Özellikle yoğun antibiyotik kullanan radyoterapi ve kemoterapi olan hastalarda, muhtemel karaciğer ve böbrek zararlarını önlemekte, fonksiyonlarını korumaktadır. Arısütünün insan ve hayvanlar üzerinde etkilerini belirlemek amacıyla, bir çok çalışma yapılmıştır. Yapılan çalışmalardan bazıları şunlardır;

1) Japonya’da 54 farklı hastalık üzerinde yapılan uygulamalarda, ortalama % 80 dolayında iyileşme belirleyen araştırıcılar, bu hastalıkların bazılarının; iştahsızlık, kronik hastalıklar nedeniyle vücut savunma sistemi yetersizliği, metabolizma ve beslenme bozuklukları, adet bozukluğu, sindirim sistemi rahatsızlıkları, astım, bronşit, kronik kabızlık, asabilik uykusuzluk ve karaciğer rahatsızlıkları olarak bildirmektedirler. Aynı araştırıcılar, kanserde tümör oluşumunun ve büyümesinin arısütü tarafından engellediğini de belirtmektedirler.

2) Çin’de yapılan başka bir denemede, deney hayvanlarına tümör oluşumuna neden olan antijen verilmiş ve iki gruba ayrılmıştır. Grubun birine arısütü verilmiş, diğerine verilmemiştir. Arısütü almayan gruptaki bütün hayvanlar kanserden öldüğü halde, arısütü alan gruptaki hayvanlarda ölene rastlanmamıştır. Bu durum arısütünün, en azından kanser oluşumunu engelleyici etkisini kanıtlayıcı niteliktedir.

3) Yine Arjantin’de yapılan bir başka araştırmada; tavşanlara aşırı yağ içeren diyet uygulanmış ve iki gruba ayrılarak grubun birine arısütü verilmiştir. Deney sonucunda kontrol grubunun kanındaki kolesterol düzeyi, ortalama % 1,37 olarak belirlenirken; arısütü verilen grupta bu değer ortalama % 0,68 bulunmuştur. Ayrıca aynı denemede kroner damarların ve karaciğerin incelenmesi sonucu, arısütü alan bu grupta önemli derecede üstünlük belirlenmiştir.

4) Arısütünün, çeşitli iltihabi hastalıklarda başarı ile kullanılabileceğini destekleyen bir çalışma da Bulgaristan’da yapılmıştır. 125 iltihabi hastalık üzerinde yapılan araştırmada arısütünün, organizmada bağışıklık-biyolojik aktiviteyi arttırarak hastalığın önlenebileceği sonucuna varılmıştır.

5) Arısütünün karaciğer yağlanmasını önleyebileceğini destekleyen unsur, yapısında bol miktarda bulunan asetil kolindir. Çünkü asetil kolin ile yağlanma arasında negatif korelasyon vardır. Arısütünün, 50-100 mg dozu bile total kolesterol düzeyinde % 14 lipit düzeyinde ise % 10 azalma sağlanmıştır. Ayrıca arısütünün, yüksek dozlarda kullanımı antiviral etki oluşumuna neden olduğundan, gribe karşıda oldukça başarılı sonuçlar alınmıştır.

Arısütü; anaarı yetiştiriciliği, belli bir safhada durdurularak, larvaların gelişmeleri için depolanan, arısütünün, (larvaları imha ederek) toplanması ile elde edilir.

6) İnvitro (laboratuar) çalışmaları, arısütünün yapısında bulunan 10 HDA‘nın, antibiyotik etkiye sahip olduğunu desteklemektedir. Bu antibiyotik etki E.coli, Salmonella, Proteus, Basillus suptillis ve Saureus mikroorganizmalarına karşı kanıtlanmıştır. Bu konuda yapılan bir çalışmada arısütünün; 0,5 mg ve 1 mg miktarları bakteri gelişimini inhibe ettiği görülmüştür. Ayrıca bazı antibiyotiklere kıyasla bakteriler üzerinde daha etkili olduğu gözlenmiştir.

7) Kanada Ulusal Kanser Araştırma Enstitüsü’nün 27/04/1963 te yayınlanan raporuna göre; Prof. Gordon F.Towsen’in aldığı sonuçlar ise; “Arısütünün bileşiminde bulunan 9-10 Hydroxy-2 Transoique ve Dicarboxylic gibi asitlerin bulunması lösemi(leucemie) kan kanserinin gelişmesine ve diğer bazı kanser tümörlerinin büyümesine engel olmaktadır. Bu konuda, 2000 deney faresi üzerinde yapılan incelemelerde, farelerin hepsine kanser hücreleri aşılanmış ve bunlardan 1000 tanesine hiçbir müdahale yapılmayarak kendi haline bırakılmış, diğer 1000 tanesine de arısütü verilmiş; kendi haline bırakılan 1000 farenin kanserden öldüğü, arısütü ile beslenen diğer 1000 farede ise kanser görülmediği ve yaşamlarını sürdürdükleri gözlenmiştir.”

8) Fransız Dr. Alain Caillas’ın vardığı sonuçlara göre; arısütü, antibiyotik ve antimikrobiktir. Özellikle verem mikrobu üzerinde büyük öldürücü özelliğe sahiptir. Angina pektoris, damar sertliği, astım, şeker, ülser, hiper ve hipotansiyon ve felçlerde çok olumlu etkileri görülmüştür.

9) Avusturya’da, 120 hasta üzerinde yapılan klinik denemelerde, arısütünün ağızdan alınması ile cilt ve saç hastalıklarında önemli gelişmeler ve düzelmeler görülmüştür. Yine arısütünün içerdiği hormonlar sebebiyle, cinsel fonksiyonları artırıcı etkileri de tespit edilmiştir. Bunların dışında, arısütü bileşiminde mevcut “tespit edilmeyen diğer maddeler”adı altında belirtilen, % 2-3 civarındaki kısmında ise; arısütünün, asıl şifa niteliğini taşıyan maddelerin bulunduğu tahmin edilmektedir.

Bunlardan biri, balda bulunmayan, sadece arısütünde % 1.5 oranında bulunan 10-hidroksi-delta-2-dekonik asittir. Esasen, farmasötik preparatlarda, arısütünün mevcudiyetinin tespiti de bu bileşiğin tayiniyle yapılabilmektedir. Yine tespit edilemeyen maddeler kısmında bulunan diğer çeşitli aktif maddeler, organizmada canlandırıcı ve gençleştirici etkide bulunmaktadır. Çocuklarda görülen büyüme gecikmelerine ve vücut kuvvetsizliğine karşı da ilaç olarak kullanılmaktadır. Alınacak ortalama dozaj, günde vücut ağırlığının beher kilosu için 1mg. dır. Örneğin 80 kg. olan bir kişi, 80mg. alabilir. Arısütü, alışkanlık yapmayan her yaşta alınabilen bir maddedir.

10) Arısütünün, işçi arılar ile anaarılar arasındaki cinsel farklılaşmayı meydana getiren, biyolojik bir etki yaptığı ve bu etkiye büyük orandaki pantotenik asit miktarının neden olduğu bildirilmektedir. Arısütünün içinde bulunan 10-hydroxdec 2-cnoic asitden dolayı, antibakteriyel etkiye sahip olduğu bildirilmektedir. Saf olarak veya bala karıştırılarak yendiğinde romatizmal hastalıklara, kansızlığa, çeşitli göz hastalıklarına, saç dökülmelerine karşı kullanılmaktadır.

Arı Sütünün: Yüzeysel Kullanımı

Deriyi gerdirme, yenileme ve canlılık, epitel hücrelerini geliştirme ve uyarma, kırışıklığı giderme, derinin yağ sekresyonunu düzenleme, antibiyotik aktivite ve antiviral aktivite de kullanılmaktadır.

Arıların, petek tamirinde propolisi, mumlarla karıştırıp, peteğin daha sıkı bir yapı kazanmasını sağladığı ifade edilmiştir.

PROPOLİS

Propolis, balarıları tarafından özellikle çiçeklerden ve yaprak tomurcuklarından toplanan, değişik miktarlarda balmumu ve reçine karışımıdır. Şehrin müdafaası manasına gelen “propolis“; Yunanca pro (müdafaa) ve polis (şehir) kelimelerinden türetilmiştir. Bunun balarısı için anlamı ise, kovanın muhafazası demektir. Propolisin ham maddeleri, arılar tarafından değişik bitkilerden toplanır ve ağızlarındaki tükürük enzimleriyle kısmen sindirilir. Kısmen sindirilen çeşitli maddeler balmumu ile karıştırıldıktan sonra kovanda kullanılır. İçerisinde biraz polen bulaşığı da bulunabilir.
Arıların, petek tamirinde propolisi, mumlarla karıştırıp, peteğin daha sıkı bir yapı kazanmasını sağladığı ifade edilmiştir.

Arılar, propolisi, kovan çatlaklarını sıvamada, uçuş deliklerinin daraltılmasında ve kovana girdikten sonra öldürülen fakat dışarı atılamayan zararlıların kokuşmasını önlemek üzere mumyalanmasında kullanırlar. Bitkilerin taze sürgün ve tomurcuklarından, arılar tarafından polen gibi toplanan ve kovana taşınan bu madde, sanayinin birçok dalında özellikle ilaç ve kozmetik yapımında kullanıldığı gibi, apiterapi merkezlerinde, çoğu hastalığa karşı başarı ile kullanılmaktadır. Propolis; antibakteriyal, antiviral, antifungal, antioksidan, antiparazitik özelliklere sahip bir maddedir.

1 mg Propolis, yaklaşık olarak 20 mg Penisilin’e denk gelmektedir.

Arılar, propolisi, kavak, meşe, kayın, okaliptus ağaçları ve çalılıklardan toplarlar. Arılar, propolisi, kovanda dip tahtası, çerçeve kenarları ve giriş deliği arkasında biriktirirler.

Saklanması

Ağzı sıkıca kapanabilen ışık geçirmez kaplarda, 3-8 °C arasında saklanır.

Propolisin Fiziksel Özellikleri

Renk: Bitki türüne bağlı olarak renk, sarıdan, koyu kahveye kadar değişir.
Propolis, 60-70 °C’de sıvı, 25-45 °C’de yumuşak ve yapışkan, 15 °C altında ise, katı kırılgandır.
Propolis, etanol, glycol ve suda belirli oranlarda çözünür
Antibakteriyal komponentler, genellikle alkol ve suda çözülürler.
Propolis, saf katı, sıvı, tablet, sprey, pomad, propolisli sabun, propolisli şeker vb. gibi birçok şekil ve formulasyonlarda pazarlanmaktadır.

Propolisin Yapısı ve Bileşimi

Propolis örneklerinde, bitkisel kaynağa bağlı olarak, 150-200 bileşik veya kimyasal saptanmıştır. Bunlardan bazıları: Flavonlar ve flavonoidler, terpenler ve terpenoidler, aromatik asit ve esterleri, alifatik asit ve esterleri, amino asitler, alkoller, aldehitler, kalkonlar, ketonlar, hidrokarbonlardır. Ayrıca, bazı vitaminler (B1, B2, C ve E) bulunur. Bileşiminin büyük bir kısmını, flavonoitler oluşturur. Bu bileşikler, bitkiler aleminde yaygın olarak bulunur. Bunların nispetleri değişmekle beraber, ortalama % 50 reçine, % 30 mum, % 10 esansiyel ve aromatik yağlar, % 5 polen, % 5 diğer maddeler ve organik kalıntılardan ibarettir.

Arılar, propolisi, kovan çatlaklarını sıvamada, uçuş deliklerinin daraltılmasında ve kovana girdikten sonra öldürülen fakat dışarı atılamayan zararlıların, kokuşmasını önlemek üzere mumyalanmasında kullanırlar.

Kullanım Alanları

Başlıca tesirleri arasında antiseptik (mikroptan arındırıcı), antimikotik (mantarlara karşı), bakteriyostatik (bakteri üremesini durdurucu), astringent (lokal olarak damarları daraltan faktör), spazmolitik (kas gevşetici), antienflamatuar (iltihap giderici), anestetik (sinir hassasiyetini azaltıcı) ve antioksidant (oksitlenmeyi veya moleküllerdeki bozulmayı engelleyici) özellikleri sayılabilir.

Propolisin, eskiden beri yaraların iyileştirilmesinde, dokuların yenilenmesinde faydalı olduğu; yanıkların tedavisinde, nörodermatitlerde, bacak ülserlerinde, sedef hastalığında (psoriasis), genitalis ve pruritus (cinsi rahatsızlıklarda) kullanıldığı rapor edilmiştir. Yaşadığımız yüzyılda bu değerli ürünün, yukarıda belirtilen etkileri yanında; antiülser, lokal anestezik, antitümör, bağışıklık uyarıcı gibi biyolojik aktivite özelliği göstermesi; tıp, apiterapi, beslenme ve biyokozmetik alanında kullanımını yaygınlaştırmıştır.

Romatizma ve mafsal burkulması durumlarında tedavi edici olarak, ağız yıkama preparatlarının içine katılarak, diş macunu olarak, ağız iltihaplarının ve diş etlerinin tedavisinde kullanıldığı kaydedilmektedir. Kozmetik ürünlerde ve ilaçlarda (mesela yüz kremlerinde ve losyonlarda) kullanılmıştır. Propolis, ayrıca diş aralarını temizlemeye yarayan mumlu iplik yapımında kullanılır. Şekerler-sakızlarda, boğaz pastil ve damlalarında, şampuan ve sabunda da kullanılmaktadır.

Tarihi ve Tedavide Kullanımı

Eski Mısırlıların ölülerini mumyalamakta, Yunanlılar ve Romalılar’ın yaraları tedavi etmekte kullandıkları, tarihi kayıtlardan bilinmektedir. Propolisin tıbbi alanda kullanımı çok eski çağlara uzanır. Propolisin vazelinle karıştırılarak, hazırlanan merhemlerin, Boer savaşları sırasında kullanıldığı, yaraları iyileştirdiği belirtilmektedir. Hipokrat, propolisin, deri ülserlerinin ve sindirim sisteminin tedavisinde kullanıldığını söylemiştir. Anadolu’da da geleneksel olarak insanlarda ve çiftlik hayvanlarında ayak ve deri problemlerinde, yaraların iyileştirilmesinde, çıbanlarda kullanıldığı bildirilmektedir. Avrupa’daki 12 yy kayıtları propolisin, medikal preparatların, ağız ve yara enfeksiyonlarının tedavisi ve diş sağlığı için kullanımından bahseder.

Propolis, sağlık için vücut yoluyla alınması gereken 22 besini bünyesinde taşıması açısından, içinde bulunduğumuz yüzyıl da keşfedilen mükemmel doğal ilaç olarak kabul edilmiş ve önem kazanmıştır. Alternatif tıbbın, propolisi kullandığı hastalık alanları şöyle sıranalabilir: Solunum enfeksiyonları, viral enfeksiyonlar, deri enfeksiyonları, diş ve dişeti hastalıklarında, yara tedavisi ve doku yenilenmesi, kulak enfeksiyonları, sindirim sistemi rahatsızlıkları, bağışıklık sistemi bozuklukları gibi.

Propolis
in, insanlar üzerinde olumlu etkisini gösterdiği hastalıklar: Beriberi, deri ülseri, ağız yaraları, diş ağrısı, burun iltihabı, mide ülseri, böbrek bozuklukları, İYE (idrar yolu enfeksiyonu) iyi huylu tümör, kist, damar sertliği, diabet, kemik erimesi, kırıkların kaynaması, sedef, sinir ucu iltihabı, sivilce, egzama, vajinal ve rahim iltihaplanması, şeker hastalığı, nefes darlığı, çeşitli yaralar, cilt kanseri, menopoz dönemi kemik erimesi, astım, bronşit, romatizmal ağrılar, tiberküloz, mikrobik rahatsızlıklar, parkinson, hemeroid, akciğer kanseri, grip, uçuklar, gastrit, oniki parmak ülseri, orta kulak iltihabı, ÜSYE (üst solunum yolu enfeksiyonu), baş ağrısı, güneş yanığı, akne olarak sıralanabilir.

Kovandan toplanarak topak haline getirilmiş propolis.

Propolis, güçlü antimikrobiyal aktivitesinden dolayı, doğal antibiyotik olarak bilinir. Propolisin, MRSA da dahil olmak üzere 21 tür bakteri üzerinde, 9 tür mantar üzerinde, Giardia‘nın da dahil olduğu 3 protozoa türü üzerinde ve herpes ve influenzanın da dahil olduğu geniş yelpazeli virüsler üzerinde, inhibitör(engelleyici) etkisi bulunmuştur. Japonya ve Çin gibi Uzakdoğu ülkelerinde propolisin, bu yüzyılda keşfedilen “en mükemmel doğal ilaç” olduğu kabul edilmiştir.

Tıpta Kullanımına Örnekler

Propolis spreyleri
nin, solunum yoluyla alındığında romatizmaya ve astıma iyi geldiği, gut hastalığının tedavisinde ve sinirleri yatıştırmada kullanıldığı bildirilmektedir(Krell, 1996). Bunların yanında propolisin, beyin cerrahisinde kanamayı engellediği, yine % 2’lik propolisin, genel olarak merhemlerin antibakteriyel etkilerini artırdığı bildirilmektedir (Ghisalberti, 1979). Propolisin oldukça güçlü bir anestezik özelliği vardır ki, kokayinden 10 kat daha güçlü olduğu kabul edilir. Bu nedenle Rusya’da, uzun zamandır diş hekimliğinde, anastezik olarak kullanıldığı bilinmektedir.

Propolisin, bazı kanser türlerinde kullanımı, yapısındaki cynamic asit ve terpenoidlerin, sitotoksik(hücre için zehirli) aktivitesi ile ilgilidir. Bu yönüyle propolis, bağırsak, böbrek, meme, burun ve farenks(yutak) kanserlerinde başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. Uruguay menşeyli propolisle yapılan bir çalışmada, meme kanserini yavaşlattığının bulunması, bu yargıyı güçlendirmektedir (Novatny et al, 1999).

Çin’de, Lian Yun Gang’ın Worker’s hastanesinde Dr. Fang Zhu, hipertansiyon, damar tıkanıklığı, koroner kalp rahatsızlığı olan 45 hasta seçmiş ve bu hastalara, 30 gün boyunca günde 3 defa 300 mg propolis vermiştir. Bu süre sonunda hastaların kolesterol düzeylerinde belirgin düşüşler gözlenmiştir.

Saraybosna Radyoloji Enstitüsü’nden bazı fizikçiler radyasyon alan hastalardaki bazı proteinler üzerinde çalışmışlardır. Bu hastalar, düzensiz protein metabolizması, ya da X ışınları nedeniyle karaciğer rahatsızlığı bulunan hastalardır. Bu hastalara iki ay boyunca propolis verilmiştir. Diğer grup hastalara ise, placebo ilacı verilmiştir. İki ay sonunda, propolis verilen hastaların çoğunda iyileşme gözlenmiştir. Placebo ilacı verilen hastalarda ise, hiçbir gelişme gözlenmemiştir.

Romanya’da Dr. A. Vasilca ve Dr. Eugenia Milcu, propolisin ülser üzerindeki tedavi edici özellikleri üzerinde çalışmışlardır. 34 kronik ülser hastasına, 4 hafta boyunca propolis ekstraktı verilmiştir. 28 hasta tamamen iyileşirken, 6 hastada önemli gelişmeler kaydedilmiştir.

Yapılan çalışmalarda, düzenli ve sürekli olarak propolis alınması durumunda; sindirim, solunum ve dolaşım sistemindeki hastalık etmenlerini(patojenleri) yok ettiği, internal toksinleri vücuttan attığı saptanmıştır. Özellikle Japonya’da yapılan klinik çalışmalarda, 3 ay ile 1 yıl sürekli bir şekilde alınan propolisin, çeşitli internal kanser hücreleri üzerinde etkili olduğu saptanmıştır.

Arı zehiri; enzimler, proteinler ve aminoasitlerden oluşan kompleks bir karışımdır. Renksiz, berrak bir sıvıdır, hafif tatlıdır.

ARI ZEHİRİ

Arı zehiri, işçi arılarda, zehir bezlerinde üretilip zehir torbasında depolanır. Petek gözlerinden yeni çıkan arıların, zehir üretme yetenekleri çok az olup, 12 günlük olduklarında en yüksek kapasiteye ulaşırlar ve 20 günlük olduklarında, zehir üretme yeteneklerini kaybederler. Arı zehiri, kimyasal olarak oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Farmakolojik açıdan önemli aktif maddeler içerir. Bunlardan en önemlisi, kimyasal yapının yaklaşık % 50’sini oluşturan polipeptit yapıdaki melittindir.

Yapısı

Arı zehiri; enzimler, proteinler ve aminoasitlerden oluşan kompleks bir karışımdır. Renksiz, berrak bir sıvıdır, hafif tatlıdır. Suda çözünebilir özelliktedir. Hava ile temas ettiğinde, opak ya da gri-beyaz kristaller şeklinde çökelir. Kuruduktan sonra, beyaz renkli bir toz halini alır.

Elde Edilişi ve Muhafazası

Arı zehirinin elde edilmesinde kullanılan yöntemler arasında, arıya, elektrik şoku uygulanması ilk sırayı alır. bu yöntem için kurulan düzenek, kovana yerleştirilen bir tel ızgara, bunun alt kısmına tespit edilen geçirgen bir yüzey (tercihen steril bir bez parçası) ile zehirin toplanacağı hazneden oluşur. Kovana aralıklı şekilde verilen elektrik akımını, bir dış tehdit olarak algılayan balarıları, tel ızgara ile temas ettiklerinde, geçirgen yüzeye iğnelerini batırmak suretiyle zehirlerini zerk ederler.

Arı zehiri bileşenleri
Arı zehiri ile tedavi

Rutubet ve nemden uzak tutulması halinde, 5 yıl süreyle bozulmadan kalabilir. Arı zehirini muhafaza etmede en uygun yöntem, derin dondurucuda saklamaktır.

Arı Zehiri Bileşenleri

Arı zehirinin bileşiminde, 18 farklı biyoaktif molekül yer alır. Bunların büyük kısmını, bilinen en güçlü antienflamatuar ajanlardan olan melittin oluşturmaktadır.

Arı Zehiri ile Tedavi

Arı zehirinin tedavi amaçlı kullanımına dair ilk yayınlar, 1864’te yapılmıştır. Günümüzde ise dünya literatüründe 1500’den fazla çalışmada arı zehirinin, klinikte sıkça rastlanılan otoimmün bozukluklar, epilepsi, migren, hipertansiyon ve artrit gibi pek çok hastalığa karşı oluşturduğu güçlü terapatik etkinlikten söz edilmektedir.

Arı zehirinin farmokolojik etkileri, bağışıklık sistemini uyarması ve birçok rahatsızlığa iyi gelmesi nedeniyle, son yıllarda üretimi ve tıpta kullanımı her geçen gün artmaktadır. Arı zehiri, saf olarak iğne şeklinde, krem, tablet ve merhem şeklinde ilaç sanayiinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Farmokolojik olarak arı zehiri, kan dolaşımını artırıcı, bakteri öldürücü, radyasyona karşı koruyucu, tansiyon düşürücü etkileri ve bağışıklık sistemini aktive edici etkilere sahiptir.

Son yıllarda yapılan çalışmalarda arı zehiri, multiple sclerosis(MS), aids, kanser ve tedavisi mümkün olmayan bir çok hastalıkta başarı ile kullanılmaktadır. Arı zehirinin bu özellikleri ve yaygın olarak kullanımı nedeni ile apiterapi, başta ABD, Bulgaristan, Rusya, Çin, Kore ve birçok Avrupa ülkesinde, alternatif tıp olarak kabul edilmiş ve apiterapi hastaneleri kurulmaya başlanmıştır.

Romanya’da merhem ve solüsyon formundaki arı zehiri, apireven adıyla, romatoid artrit olgularının tedavisinde kullanılmaktadır. Arı zehiri, günümüzde 500 kadar hastalığın tedavisinde başarıyla kullanılmaktadır. Bu tabloda, arı zehiri bileşenlerinin, terapatik(tedavi) etkinlik gösterdiği hastalıklardan, sadece bazılarına yer verilmiştir.

Araştırmacılar, tüm arı zehirinin, radyasyon hasarına karşı % 70 oranındaki koruyucu etkinliğinin, melittin ve fosfolipaz A2‘ye bağlı geliştiğini ifade etmektedir. Günümüzde farmasötik preparat olarak, 24 ürünün arı zehiri içerdiği ifade edilmektedir. Bu ürünler, reçeteli veya reçetesiz temin edilebilirler. Arı zehiri, tedavi amaçlı olarak haricen uygulanabileceği gibi, enjeksiyon edilerek de kullanılabilir.

Uyarı

Arı zehiri
ile herhangi bir tedaviye başlamadan önce, mutlaka arı zehiri alerji testi yaptırılmalıdır. Arı zehiri tedavisi, tüberküloz, bel soğukluğu, endokardit rahatsızlıklarında ve hamilelikte kullanılmamalıdır. Arı zehirinin, eczacı veya fizik tedavi uzmanı gözetiminde, arı iğnesi hazırlanarak, enfeksiyonlu bölgeye enjekte edilebileceği gibi; kremlerin, merhemlerin yapısında kullanılması da mümkündür.

Tedavi süresince kesinlikle alkol alınmaması gerekmektedir. Bunun yanında süt, beyaz ekmek, dondurma, pirinç, şeker vb. beyaz yiyecekler tüketilmemelidir. Bunlara ek olarak, 1000-5000 mg. C Vit., 100-300 mg., B Vit. kompleksi ve 400 IU. E Vit. alınması tavsiye edilir. Arı zehiri tedavisine, en az 6 ay devam edilmesi önerilmektedir.

Arıcı Cemal-Kaynaşlı/Düzce-www.aricicemal.com.tr

2019

Kaynaklar:
1) Prof. Dr. Muhsin Doğaroğlu, Modern Arıcılık Teknikleri, Tekirdağ 2004.
2) Dr. Ali Korkmaz, Arısütü, Tarım ve Köy işleri Bakanlığı, Samsun Tarım İl Müdürlüğü, 2005.
3) Dr. Ali Korkmaz, Polen, Tarım ve Köy işleri Bakanlığı, Samsun Tarım İl Müdürlüğü, 2005.
4) Farmakolog Dr. Ahmet Rodopman, Doğanın Mucizesi Balarısı Poleni, Doğa &Sağlık Dergisi, Mart- Nisan, 2007.
5) Dr. İlker Kelle, “Apiterapi”, Dicle Tıp Dergisi, 2007.
6) Doç.Dr. C. Kemal Sümbül, Propolis (Bal Arısı), Sızıntı Dergisi, Kasım, 2004.
7) Ulviye Kumova, Ali Korkmaz, Barış Cem Avcı, Güney Ceyran, Önemli Bir Arı Ürünü: Propolis, Uludağ Arıcılık Dergisi, Mayıs 2002.
8) Doç. Dr. Ulviye Kumova, Ali Korkmaz, “Doğanın Harika Ürünü Arı Sütü”, Bilim ve Teknik, Ekim, 2000
9) Nuray Şahinler, Arı Ürünleri ve İnsan Sağlığı Açısından Önemi, MKÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, 2000.
10) N. Gülgün Akbaba, “Beslenmede Arısütü”, Bilim ve Teknik, Nisan, 1989.
11) Dr. Kadriye Sorkun, Arı Ürünleri, Bilim ve Teknik, Ağustos, 1987.
12) Kim. Yük. Müh. Fügen Meydanoğlu, “Arısütü Nedir?”, Bilim ve Teknik, Kasım, 1985.
13) Prof. Dr. M. Mihri Mimioğlu – Dr. Kadriye Sorkun, Doğa Harikası Polen, Tübitak Bilim ve Teknik Dergisi, Ekim, 1984
14) aricilik.gov
15) fao.org/docrep
16) iyilikgüzellik.com
17) ansiklopedi.bibilgi.com/polen

Add Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Adres-Telefon

Merkez Mahallesi, İstanbul Cad. No:13/A D-100 Karayolu Üzeri Kaynaşlı/Düzce

Bizi Takip Edin